İMALAT MÜHENDİSLİGİ
  15 mart
 

Küreselcilere selam, dalgalı kura devam!

 

Uğur Civelek

18/06/2007 (2246 kişi okudu)

Finansal piyasalarımızda son yıllarda yaşanan eğilimlere baktığımızda Türk Lirası'nın değerlendiğini, faizlerin gerilediğini, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin yükseldiğini görüyoruz. Dikkat çeken bir başka unsur da beklentilerin aşırı iyimser çizgide tutulması için harcanan yoğun çaba oluyor ve sorgulanması gerekiyor. 11 Eylül 2001'deki terör saldırısının ardından gelen bir-birbuçuk yıllık bir geçiş süreci sonrasında benzer eğilimlerin tüm gelişmekte ve gelişmiş ekonomilerde yaşandığını da dikkate almak gerekiyor. Diğer taraftan benzer şekilde rekabet koşullarının ve gelir dağılımının hızla bozulduğu, sorunların ağırlaştığı, kırılganlık ve bulaşıcılığın arttığı gibi olumsuz eğilimleri de hesaba katmak gerekiyor.
Yukarıdaki temel eğilimleri yan yana getirmekteki amacımız, 11 Eylül öncesi ile sonrası arasındaki ortam farklılığını hesaba katarak, ülkemizde son yıllarda yaşanan eğilimlerde siyasi iradenin katkısını sorgulamak. 11 Eylül gerçekleştiğinde pek çok yorumcu gibi bizde hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını vurgulamıştık, yaşananlar sonrasında ise nasıl olduğunu görüp tehlikeler konusunda okurlarımızı uyarmaya çalışıyoruz.
Bu arada bir hatırlatma yapmakta yarar var, son yıllarda küresel düzeyde finansal piyasaları sarsan bazı dalgalanmalar yaşandı ve bunlar dış piyasa kökenli denilerek geçiştirildi. 2004 yılı ikinci çeyrek döneminde dolar faizlerinin yükseleceği beklentisi, 2006 yılı ikinci çeyrek döneminde yüzde 1'den 5.25'e ulaşan faiz yükselişinin devam edeceği beklentisi, Tayland'ın sıcak paraya karşı aldığı önlemler ve Çin'de varlık fiyatlarındaki spekülatif tırmanışı kontrol altına alma girişimleri küresel nitelikte dalgalanma yaratmıştı. Bu yaşananlardan çıkan iki önemli olgu var, ilki finansal piyasaları olumsuz etkileyen dış faktörlerin, yaşanan aşırı iyimser eğilimlerde de belirleyici olduğu, diğeri ise ulusal ekonomilerin daha kırılgan olduğu ve aralarındaki bulaşıcılığın olağandışı düzeylere yükseldiği.
Hal böyle olunca olumlu gelişmeleri kendi başarı hanesine yazan ve olumsuzlukları dış piyasaya bağlayan siyasi iradelerin gerçekçi olmadığı, 11 Eylül sonrasında benzer söylemi benimseyenlerin hükümet olsalar bile küresel rüzgârlara bir kere kapıldıktan sonra iktidar olma şanslarını ebediyen kaybedeceklerini dikkate almak gerekiyor. Bu çerçevede 22 Temmuz seçimleri öncesinde siyasi partileri anti-Amerikan söylemden uzak durmaları konusunda uyaran eski ABD büyükelçisi Grossman'ın sözleri kuru laf olmaktan öteye gidemiyor. Anti-Amerikan söylemi kullanan bir parti Türkiye'de iktidar olur ise ne yapacaklar? Yaşanan olumsuzluklar artan bulaşıcılık ve kırılganlık nedeniyle küresel piyasaları etkilemeyecek, tavır alanı da vurmayacak mı?
11 Eylül sonrasında küresel düzeyde yaşanan eğilimlerin piyasa ekonomisi anlayışı ile yakından uzaktan bir ilgisi yok. Yapılan tercihin özeti günü kurtarmak ve geleceği tüketmekten başka bir anlam taşımıyor. Bu tercihi yapanlar zaman kazanarak yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışıyor ise makul karşılanabilir, fakat bu sürecin piyasa ekonomisi anlayışı ile ilgili olmadığı da itiraf edilmiş sayılır. Terörist saldırı sonrasında likidite bollaştırıldı ve finansal piyasalar iyimser çizgide manipule edilmeye başlandı. Oysa piyasa ekonomisinde beklentiyi yönetmeye veya yönlendirmeye çalışmak etkinliği ortadan kaldıran ve sorunları ağırlaştıran sapık bir anlayıştır, felaketten başka bir şey getirmeyeceği de bilinir. Son dört yıldır güçlüler likidite bolluğu ile kollanıyor fakat piyasaların manüpule edilmesine destek vermek zorunda bırakılıyorlar. Sonuçta yeniden üretilemeyen kaynaklar çok daha hızlı bir şekilde tüketiliyor, gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki artan olumsuzluklar huzuru bozarken terörü besliyor, başka bir deyişle yerküreyi cehenneme çevirmek için her şey yapılıyor.
Kısa vadede kaybeden çoğunluğun kazanan güçlü azınlıkla aynı hedeflerde buluşması imkânsızlaşırken, yeni kutuplaşmalar şekilleniyor, endişe büyüyor. Ülkemizde yaşananlar da bu sürecin dikkat çekici bir örneği olmaktan öteye gidemiyor... Finansal piyasalara bakıp da kendinizi kandırmayın, gerek Türkiye'de gerekse küresel düzeyde istikrarsızlığın derinleşmesi kaçınılmaz...
En geç iki yıl içinde yeni bir erken seçim ihtimali ise oldukça yüksek. Zira siyasi partilerin seçim propaganda ve olası programlarına baktığımızda 11 Eylül sonrasını iyi analiz edemedikleri gerçeği açığa çıkıyor. Yoksa 'küreselcilere selam, dalgalı kura devam' tercihinin orta vadedeki olası sonuçlarını görebilir ve daha cesur bir tavır sergileyebilirlerdi.

 
 
  Bugün 50 ziyaretçi (86 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol